Bugün şüphesiz İstanbul’da ve tüm Türkiye’de milyonlar sabahın erken saatlerinde sokaklara döküldü. Vefatının 75.yılında Ulu Önder Atatürk saygı, özlem ve hürmetle anıldı!
Tarih kaynaklarında bugüne bakarsak, Ulu Önder’imizin sağlığının 1937 yılında bozulmaya başladığını görüyoruz.
Hastalık gitgide ilerlemekteydi. Atatürk’ün karnında yeniden su toplanmıştı. Ekim ayında yapılan bir işlemle bu su da alındı.İşlemin ardından 16 Ekim1938 günü öğleden sonra Atatürk ağır bir komaya girdi. Hükümet, ulusu Atatürk’ün sağlık durumundan haberdar etmek için 17 Ekim 1938’den itibarenAnadolu Ajansı aracılığı ile resmi tebliğler yayınlamaya başladı. Atatürk girdiği komadan 21 Ekim günü çıktı. Çok istemesine rağmen sağlık durumu elvermediği için 29 Ekim 1938 günü Ankara’da cumhuriyetin onbeşinci yıldönümü kutlamalarına katılamadı. Bayram nedeniyle Ankara’da düzenlenen törenlerde Türk Ordusu’na hitaben yazdığı bayram konuşmasını[10] Başbakan Celâl Bayar okudu. Atatürk’ün hastalığı ve Dolmabahçe Sarayı‘ndan çıkamayışı bayrama hüzün düşürdü.29 Ekim akşamı Ankara’dan dönen Kuleli Askeri Lisesi öğrencileri Dolmabahçe Sarayı önünden geçerken Atatürk’e büyük sevgi gösterilerinde bulundular.[11] Atatürk’ün TBMM beşinci dönem dördüncü yasama yılını açış konuşmasını da 1 Kasım 1938‘de Başbakan Celâl Bayar okudu.[12] (alıntıdır)
Hastalık zamanında Ulu Önder’imiz zamanın en başarılı Hekim Heyeti tarafından müşaade altın tutuluyordu. Müdavi doktorları Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp, Prof. Mim Kemal Öke, Dr. Nihat Reşat Belger’in olduğu Hekim Heyeti’nde, Müşavir doktorlar ise Prof. Dr. Akil Muhtar Özden, Prof. Dr. Hayrullah Diker, Prof. Dr. Süreyya Hidayet Serter, Dr. Abrevaya Marmaralı, Dr. Mehmet Kamil Berk’ten oluşuyordu. Hekim Heyeti’nin 09 Kasım 1938 tarihli kısa raporu aşağıdaki gibidir.
9 Kasım 1938 saat: 24.00
Saat 20.00’den itibaren dalgınlık artmıştır. Umumi ahval vehamete doğru seyretmektedir. Hararet derecesi 37.6, nabız 132, teneffüs 33’tür.
1938 yılı Kasım ayının 10’uncu günü saat 9.00. Türk Vatanının Kurtancısı, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu, Eşsiz İnkılapçı ve beşerin Müstesna Evladı Büyük insanın fena aleminde ancak 5 dakikası kalmıştır; gözleri kapalıdır; göğsü mütemadiyen inip, çıkmaktadır.
Odada ve bütün Sarayda derin ve ruhani bir sükut hüküm sürüyor.
Sağ tarafta başucunda Operatör Mim Kemal duruyor; Dr. Kamil Berk başını onun omuzuna dayamış, hıçkırıyor…
Prof. Dr. Akil Muhtar Özden kendinden geçmiş, odanın içinde telaşlı adımlarla durmadan dolaşıyor; hem ağlıyor, hem de mütemadiyen: “Aman Yarabbi” diye mırıldanıyor.
Saat tam 9’u 5 geçiyor. Birdenbire gözleri açılıyor, dikkat ediyorum: Gök mavisi gözlerinde hala bildiğimiz çelik parıltıları ışıldamaktadır.
Bir an sert bir hareketle başını sağa çeviriyor. Bana öyle geliyor ki, bu hareketiyle etrafındakilerin şahıslarında ilahı bir aşk ile bağlandığı ve inandığı aziz milletini son defa askerce selamlamaktadır.
Birkaç saniye sonra o Azametli Varlık, milletinin kalp ve idrakiyle beşer tarihindeki ölümsüz hayatına göçmüş bulunuyordu.
O gün öğleye doğru gazetelerin çıkardığı fevkalade nüshalarda müdavi ve müşavir tabiplerin, Büyük Kaybımızı bildiren son raporuyla, hükümetin bu husustaki resmi tebliği neşrediliyordu. (alıntıdır)
Vefatının ardından tüm yurtta ve dünyada “gelmiş geçmiş en büyük yas” yaşandı. Tüm Türkiye bu hazin vedaya şahitlik edebilmek, son bir kez saygı ve hürmetlerini sunabilmek için yurdun çeşitli yerlerinden Ulu Önder Atatürk’ün cenazesine akın etti.
“En büyük yas” ile cenazeden bazı kareler;
Türk Basınından 10 Kasım 1938 tarihli haberler;
Sonuç olarak düşünün ki bir fikir, ortaya çıkışının 75 yıl sonrasında bile milyonları sokaklara dökmeyi, yeni fikirlere ışık tutmayı, saygı ve hürmetle anılmayı başarıyor. Öyle bir fikir ki 7’den 70’e tüm Türkiye’nin kalbinde taht kurmuş, “Cumhuriyet”ine rehber olmuş. 75 yıl önce söylenen tüm sözlerinin bile “ileri görüşlülüğü” sayesinde güncelliğini koruyan Ulu Önderimiz Atatürk’ün bir sözünü sizlerle paylaşıyoruz.
“Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir” – M.Kemal Atatürk.
ve bizler de şöyle diyoruz;
“Ey Büyük Ata,
Varlığımızın en kutsal temeli olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetinin sonsuz bekçisiyiz. Bu karar, değişmez irademizin ilk ve son anlatımıdır. İstikbâlde, hiçbir kuvvet bizi yolumuzdan döndürmeyecektir. Bizler, bütün hızımızı senden, ulusal tarihimizden ve ruhumuzdaki sönmez inanç ateşinden alıyoruz. Senin kurduğun güçlü temeller üzerinde attığımız her adım sağlam, yaptığımız her atılım bilinçlidir. En kıymetli emanetimiz olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti, varlığımızın esası olarak, eğilmez başların, bükülmez kolların, yenilmez Türk evlatlarının elinde sonsuza dek yaşayacak ve nesillerden nesillere devredilecektir. İstiklâl ve Cumhuriyetimize kastedecek düşmanlar, en modern silahlarla donanmış olarak, en kuvvetli ordularla üzerimize saldırsalar dahi, ulusal birliğimizi ve yenilmez Türk gücünün zerresini bile sarsamayacaktır. Çünkü, bu aziz vatanın toprakları üzerinde yetişen azimli ve inançlı Türk gençliği, dökülen temiz kanların ve Cumhuriyet devrimlerimizin aydın ürünleridir. Vatanın ve milletin selameti için her zorluğa iman dolu göğsümüzü germek, gerçek amacımızı olacaktır.Ey Türk’ün büyük Ata’sı !
İstiklâl ve Cumhuriyetimizi korumak gerektiği zaman, içinde bulunacağımız durumlar ve şartlar ne olursa olsun, kudret ve cesaretimizi damarlarımızdaki asil kandan alarak, bütün engelleri aşıp her güçlüğü yenmek azmindeyiz.Türk gençliği olarak özgürlüğün, bağımsızlığın, egemenliğin, cumhuriyet ve devrimlerin yılmaz bekçileriyiz. Her zaman, her yerde ve her durumda Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa geçmek için bütün zorlukları yeneceğimize, namus ve şeref sözü verir, kendimizi büyük Türk ulusuna adarız.
Türk Gençliği”
Fikirler ölmez!